29 Mayıs 2012 Salı

İngiltere notlari gun #6 14 Kasım 2011


            Bugün yine klasik kahvaltıdan sonra düştüm yollara. Hafta sonu yapılan tadilat olayı sonlandı ve Osterley İstasyonundan bindim metroya. Durağım yine South Kensignton. Dün gezemediğim Goethe Instutude ve Science Museum’u gezmek istiyorum. Goethe Instutude tadilat nedeni ile kapalı durumda. Ne yazıkki onu dışardan da olsa göremiyorum. Science museum’un ise dış tarafı tadilat nedeni ile branda ile kapatılmış durumda. Ama içeri girip gezilebiliyor. En baştan söyleyebilirim ki; müze ve bilim nasıl sevdirilir sorusunu cevabı burada. İçeride bir sürü öğrenci grubu var. Öğretmenleri eşliğinde geziyorlar. Bende dolaşmaya başlıyorum. Eski otomobiller, gemi maketleri, uçaklar. Bilgisayarın tarihi, iletişimin tarihi gelişimi gibi birçok bölüm var. En çok hoşuma giden şeylerden birisi hediye dükkanında su satılıyor. Özel bir ambalaj yapmışlar üzerinde H2O yazıyor.
            Öğrencilerin vakit geçireceği oyun parkı gibi bir bölüm var. Resmen deney ortamı sunmuşlar. Öğrenciler hem oynuyorlar hem de bu parkta öğreniyorlar. Bizim sınav sorularında gördüğümüz makara sistemi ile kuvvet konusu çok güzel anlatılmış. Eski medikal cihazlar ilgimi çekiyor. Bilimin nereden gelip hangi noktaya vardığını düşününce yüzümde bir gülümseme oluşuyor. Yaklaşık olarak 2 saat harcadım bu müzede. Sonrasında rotam Hyde Park. İçerisinde yürüyorum. Gezenler ve spor yapanlar var. Hava bugün biraz kapalı ve soğuk. Hyde partan çıkınca Marble Arch geliyor karşıma. Fotoğraf çekiyorum. Sonra Oxford st. Girişindeki KFC de birşeyler yiyorum. Bizdeki lezzetin aynısı. Bir farklılık yok. Çünkü tavuk sonuçta J. Burada metroya binip Covent Garden’a gidiyorum ve kendime bir telefon alıyorum. Sonra gezmeye devam. Chine Town, Regent St, Oxford St. Soho gezi mekanlarım arasında. Bizim regent ve oxfford st. bizim bağdat caddesi modunda lüks alışveriş mekanları. Yaklaşan yeni yıl dolayısıyla heryer ışıklandırılmış ve süslenmiş. Güzel görüntüler var. Dururmuyum hemen fotoğraflıyorum sağı solu. Çok fazla detay yazmadım. Bana pek hitap etmeyen genellikle bayanların ilgisini çeken alışveriş mekanları dolu buralar. Özellikle Primark diye bir alışveriş yeri var. İçerisi tıklım tıkış. Bende 1-2 hediyelik eşya alıyorum Rotam piccadilly circusta sonlanıyor. Ve gezi olayım bugünlükte bitiyor.

İngiltere notlari gun #5 13 Kasım 2011


           Bugün en fazla merak ettiğim mekanlardan ikisine gideceğim. Birincisi Camden town, ikincisi ise Tower bridge. Toplu taşım araçlarını fazlaca kullanacağım için bugün 7 pound verip gün boyu istediğim kadar binmeme imkan verecek kart alıyorum kendime. Otobüs sonrasında 2 kez aktarma yaparak varıyorum camden town yakınındaki istasyona. Ama bu metro aktarmalarının fazla olmasının sebebi yine tadilatlar dolayısı ile bazı istasyonların kapalı durumda olması. Neyse, metrodan inince başlıyorum yürümeye ve camden town hemen kendini belli ediyor farklılığı ile. Bu bölgede diğer yerlere göre turistler çokça Fransız ve İtalyan. Diğer milletlerden insanların pek ilgisini çekmiyor heralde. Burası bizim Ortaköy gibi takı vs satanların olduğu bir yer. Ayrıca bir kanal ve kanal üzerinden ulaşımın sağlandığı deniz araçları var. The camden market dedikleri yere gidiyorum hediyelik eşya standları var. Aralıkları çok dar. Ankaranın eski Maltepe pazarını anımsattı bana. Çıkıyorum burdan ve çok renkli bina ve alışveriş yerleri eşliğinde yürüyerek dolaşıyorum.
Camden lock önünde 1-2 hatıra fotoğrafı çekiyorum. Hediye alıyorum bende 2 adet şal. Sonra dolaşıyorum ve kendime yiyecek bir şeyler bakınıyorum. Çokça Çin ve Meksika yemekleri yapan yerler mevcut. Büfe tarzı yerlerden alıp ya ayakta yiyorsun ya da kanal kenarında motorsiklet görünümlü oturaklar üzerinde. Bende kendime Meksika yemeği olan Chicken Fajitas aldım. Geçtim motorun üzerine başladım yemeğe. Doyurucu ve lezzetli. Dürüm içinde soğan ve tavuk sotesini bol baharatlı ve soslu sunuyorlar. Yanına biraz pirinç pilavı (salçalı gibi, kırmızı renkte) ve bildiğin nohut koyuyorlar. Önce yer bulmakta zorlanıyorum ama sonra oturunca afiyetle yiyorum. Güzeldi ohh J
            Biraz daha gezdikten sonra metro durağına doğru yürüyorum. Yol üzerinde JD Sport mağazası denk geliyor. Planımda gezmek istediğim yerlerden biri olduğu için giriyorum içeri. Genelde fiyatlar TR ile aynı yada daha pahalı. Kendime şapka alıyorum. Spor ayakkabıları genelde 30 pound dan başlıyor. Çıkıyorum ve metro durağına gidiyorum. Geldiğim durak kapalı. Görevli bir sonrakine yürümemi söylüyor. Bende yürüyorum.
            Bu günkü planımda National History museum ile birlikte Goethe Instutude ve Science Museum var. South Kensignton durağında inip National History museum dan başlıyorum gezmeye. Öyle kısa sürede gezilecek gibi değil. Çok güzel bir müze. İlk girişte dev bir dinazor iskeleti karşılıyor beni. Sonra galiba dünyanın en büyük kaplumbağa fosili. Bir güzel dolaşıyorum. Binanın iç tasarımı çok hoşuma gitti. Dolaşırken Darwin Center bölümüne giriyorum burada Attenborough Studio diye bir bölüm var. Kim 500.000 ister yarışmasının stüdyosuna benzeyen bir ortam. Sinema gibi seansları var katıldım. Oturunca hemen yanda bir monitör var onu alıp etkileşimli bir deneyim yaşıyorsunuz. Burada ekrandan komut veriliyor. Komutlara uyunca resmimi çekti. Sonra ismimi yazdım. Mesela görüntülerde grafikler vs vardı. İnsan olan yerlerde benim resmim yer aldı. Monitörün her iki tarafında kamera var. Bazen üç boyutlu olarak yaratıklar sahnede belirdi. Monitör yardımı ile bu görüntüleri izleyebildim. Çok güzel düşünülmüş ve tasarlanmış bir ortam. Anlatılan şey ise insanın maymundan türediği idi. Keşke bizde doğru bildiğimiz ve genç nesillere aktarmak istediğimiz şeyler için bu kadar güzel ortamlar tasarlasak.
            Yazdıklarımdan anlaşılacağı üzere National History museum baya bir vaktimi aldı. Instutude ve Science Museum’u sonraki güne bırakıp metro ile tower bridge’e doğru yol aldım. Akşam karanlığında burayı görmek nasip oldu. Böylesi daha iyiymiş. Gerçekten güzel bir görünümü ve ışıklandırmaya sahip. Geç vakitte bile bir sürü ziyaretçi dolaşıyor. İki gidiş iki geliş olmak üzere araç trafiğine açık. Ayrıca her iki yanda 3 metre kadar genişliğinde yaya yolu var. Yürüyerek karşı yakaya geçtim. Biraz resim çektikten sonra geri geldim.
            Bu gün az yer gördüm. Ama bu yerlere fazla vakit harcamak gerekti. Üç mekanda çok güzel ve görmeden gelinmemeli.

İngiltere notlari gun #4 12 Kasım 2011



Yine güne kahvaltı ile başladım. Metroya doğru yürüdüm. Osterley istasyonuna geldiğimde beni pekte hoş olmayan bir sürpriz bekliyordu. Günlerden cumartesi, istasyona geldiğimde baktım geçiş kapalı. Görevliye sordum ve haftasonu hattın kapalı olacağını söyledi. Bu süre zarfında ulaşım ealing common istasyonuna kadar rail replacement dedikleri otobüsler ile sağlanacak. Piccadilly line diye adlandırılan benim kullandığım hat acton town isimli istasyonda çatallanıyor. Bir hat heatrow havaalanına gidiyor ki ben bu hattı kullanıyorum. Diğeri ise uxbridge istasyonuna kadar gidiyor. Şimdi benim olduğum hat kapalı. Acton town istasyonundan 1 durak sonra olan ealing common dan sonrası otobüsle olacak. Aktarmayı sağlayacak otobüs geldi bindik. Başladı yol almaya. Nerdeyse yarım saat sürdü common ealing e ulaşmamız. Onun üzerinde yarım saat daha yolculuk ile bugünkü programımın bağlangıcı olan piccadilly circus a vardım. Burası filmlerde ve resimlerde çokça görülen bir yer. Özellikle meydana bakan bir binadaki tdk ve sanyo reklamının olduğu yer resimlerde görünür hep. Şimdi sanırım sanyo anlaşma yapmadığı için yok. Tdk ve Hyundai reklamı dönüp duruyor. Bu arada Hyundai reklamı ile birçok yerde karşılaştım. Gazetelerde kesin oluyor.
Meydanda biraz oturup bakındıktan sonra başladım yürümeye. Rotam royal house of academy  sonra green parkın köşesinden dönüp yine buckingam palace. Burada tekrar durup Victoria memorial ve sarayı izliyorum. Keyifli geliyor bana burada olmak, öylece ortamı ve insanları izlemek. Bisiklet turu yapan bir grupla karşılaşıyorum. Rehber eşliğinde bisikletlerle tura katılıyorsunuz. Belli başlı yerlerde duruyorsunuz ve rehber başlıyor anlatmaya. Yola devam ediyorum ve pall mall isimli caddeye doğru dönüyorum. Burada St James's Palace ve güzel tarihi binalar var. Genelllikle binalar yüksek. Çok katlı değil kesinlikle ama yüksek ihtişamlı yapılmış. İngiltere için hayatını kaybeden askerler için yapılan etkinliklerden bahsetmiştim. Burada yürürken geçit törenine denk geliyorum. Bir grup asker bando eşliğinde gelip geçiyor bende resimlerini çekiyorum. Sonraki durağım st james square garden. Burada resim çektikten sonra Trafalgar square a doğru yol alıyorum.
Bu arada bir uygulamadan bahsedeceğim. Şehrin merkezi yerlerinde bisikletler var. Bu bisikletleri kiralayıp gezebiliyorsunuz. Güzel bir uygulama. İlk yarım saat ücretsiz. 1 saat 1 pound. 3 saat 15 pound diye gidiyor. Şehirde 400 noktada bu bisikletler mevcut. Alıp kullandıktan sonra bu 400 noktadan istediğiniz birine bisikleti bırakabiliyorsunuz. Kredi kartı ya da oyster kart ile ödeme yapılabiliyor. Çok güzel bir uygulama. Ben özellikler trafikten çekindiğim için kiralamadım. Çünkü yürürken bile arabanın ne taraftan geleceği konusunda tereddüt yaşıyorum sürekli. Bisiklet sürme konusunda cesaret edemedim.
 Trafalgar square güzel bir meydan. Ama ne yalan söyleyeyim resimlerde daha geniş görünüyordu. Meydanın en güzel yerinde The national gallery var. Ücretsiz olarak girip gezebiliyorsunuz. Adındanda anlaşılacağı üzere resim galerisi. Girdim ve biraz dolaştım. İçerisindeki dükkandan hediyelik magnet aldım. Meydana dönecek olursak ortasında aslan heykelleri, olimpiyatlar için geri sayım sayacı, Nelson column var. Ayrıca tüm meydanlarda olduğu gibi burada da sokak şovmenleri, çalgıcılar felan var.
Sonraki durağım covent garden. Burası hediyelik eşya vb dükkânların bulunduğu kapalı bir çarşı. Ama çevresi çok kalabalık. Çarşının içi de insan kaynıyor. Girdim kısa bir tur attım ama o kadar kalabalık ortam beni sıktı ve attım kendimi dışarı tekrar. Bunun öncesinde gelirken yolum üzerinde royal opera house varki inanılmaz güzellikte. Burada bir opera izlemeyi çok isterdim. Ne yazıkki hem planlamadığım için hem de fiyatların gerçekten yüksek olması bunda etken.
Yürümeye devam ve şimdi gezeceğim yer British musem. İhtişamlı ve çok güzel bir müze. Çağlara göre sınıflandırma yapmışlar. Antik Türkiye diye bir bölüm var. Bizim memleketin eserleri burada sergileniyor. Zannetmiyorum ki izin alınarak getirilmiş olsunlar buraya. Üzücü. Bu bölümün varlığından haberdar idim. Ama beklediğim kadar çok fazla eser yok. Bu beni için bir nebze de olsa memnun etti. Çünkü daha fazla olmasından korkuyordum eser sayısının.
            Hava karardı ve ben serbest dolaşıyorum sonra karnımı doyurduktan sonra otele doğru yol alıyorum. Otobüs aktarması da yapacağım için ulaşım biraz fazla zaman alıyor. Eklemeden geçemeyeceğim. Bu ek otobüs aktarmaları için duraklarda mavi ceket giymiş görevliler var. sürekli bilgilendirme sağlıyorlar ve yardım ediyorlar. Gerçekten güzel bir uygulama. Yabancı olmama rağmen bu sayede hiç sıkıntı çekmedim.
Bu günlük yazacağım şeyler bu kadar. Yine yorulmuş ama mutlu bir halde uykuya dalıyorum.