Güne kahvaltı yaparak başladım. Bu otelde çok şükür
peynir var. Klasik kahvaltı menüm diğer günlerde de: kaşar, bal, tereyağı, iki
dilim kızarmış ekmek ve bazen de yumurta ve yoğurt menüye girdi. Kahvaltı
esnasında gayet lezzetli olan iki bardak portakal suyu sonrasında ise çay ve kahve.
Güzelce karnımı doyurmaya yetiyordu bu menü ve başlıyordum sırtımla çantamla
gezmeye.
Çıktım 20 dk’lık yolu yürüyüp Osterley istasyonuna
gitmek yerinde yine yakın olan Hounslow East istasyonuna yürüdüm. Baktım aşağı
yukarı aynı. Pek değişen bir durum olmadığı için sonraki günlerde tekrar
osterley istasyonu üzerinden gidip geldim. Yaklaşık olarak dakikalık yolculuk
sonrasında yine Hyde park corner de indim. Burdan başladım yürümeye.
İlk durak Wellington Arch. Bu arada resmi tören vardı.
Ne olduğunu sonradan öğrendim. İngiltere için hayatını kaybeden İngilizler için
bu hafta sürekli etkinlikler oldu. Bu olayı irdelemek gerekirse biz neden bu
kadar detaylı ve güzel etkinliklerle şehitlerimizi anmıyoruz? Ki bizim
şehitlerimiz vatanını korurken hayatlarını kaybettiler. İngiliz askerleri ise
genellikle başka ülke topraklarında! Neyse ayrı ve derin bir konu. Planıma göre Hyde Parka hiç
girmeden Constitution hill paralelinde park içerisinden Buckingham Palace’a
doğru yol alıyorum. Son baharda görüntü çok güzel. Bir sürü koca yaprak yerde ve renk tonlaması harika. Bugün
kendime geldim ve konferans stresi olmadan dolaşmaya başladım.
"İnanamıyorum şuan Londra’dayım ve geziyorum” duygusu ve aptalca bir
sırıtma var suratımda.
Buckingham Palace’a gelince görüntü ayrı güzel.
Özellikle altın kaplama gibi görünen park kapısı ve ortadaki The Victoria
Memorial hari bir görünüm arzediyorlar. Buraya gelince ciddi bir kalabalık
olduğunu gördüm. Merkezi ve popüler bir yer olmasına bağladım. Fakat sonrasında
olay netleşti ve bende hatırladım. Öğlen 12 ye doğru muhafızların nöbet değişimi
oluyor. Yıllardır süregelen bir ritüel olduğu için olsa gerek turistler
tarafından çok fazla rağbet görüyor. Neyse bende uydum güruha. Bu arada iki kız
kendi arasında konuşurlarken baktım Türkçe. Şöyle bir suratlarına dönüp baktım.
Sanırım Türk olduğumu anlamadılar ve öylece aptal aptal bakıp gittiler. Benimde
içimden onlarla konuşmak gelmedi.
The Guards Museum önünde devam eden değişim ritüelini
biraz daha izledikten sonra Saint James Park’a girdim. Tek kelime ile harika.
Sincaplar, pelikanlar ve farklı türden kuşların olduğu bir park. Hatta elinize
fıstık alıp yere eğilirseniz hemen bir sincap geliyor ve fıstığı alıp gidiyor.
Fotoğraf çekmek için bir sürü malzeme var burda. Öyle dolaşarak devam ettim ve
göl kenarında oturdum biraz manzarayı seyrettim. Sonraki durak Horse Guards
Parade. Buranın içerisinden geçerek yönümü rotamı Big Ben’e çevirdim. Birden
yol üzerinde bir sürü polis aracı belirdi. Sonra yürüdükçe bir sürü köğek
havlaması duydum. Devam edince protestocuların olduğunu gördüm. 1-2 fotoğraf
çekip yola devam ettim.
Ve sonunda Londra’nın en sevdiğim yeri. Big Ben.
Sebebi yok ama çok sevimli ve güzel geliyor. Aslında Westminster Abbey mi yoksa
Big Ben mi tam olarak karar verebilmiş değilim. Fotoğraf çekimi sonra birisinde
beni çekmesini istedikten sonra hemen yakındaki Westminster Abbey’e vardım.
Charles, Diana’nın ölümümden sonra yeni hatun ile burda evlendi. Çok güzel bir
yapı. Hatta muhteşem. Hemen yanındaki kiliseye girdim. Kilise korosu prova
yapıyordu ve birazda onları dinledikten sonra rastgele 1-2 sokağa girdim ve
sonrasında The Victoria Tower Garden’da nehir kenarını izledim. Oturdum biraz.
Nehir çamur gibi akıyor. Bildiğim kadarı ile rengide hiç değişmiyormuş. Sonrasında
tekrar Big Ben yanından geçerek köprüyü aştım. Bu arada köprü üzerinde yine
Türklerle karşılaştım. Bu sefer onlardan benim resmimi çekmelerini rica ettim.
Onlar beni ben onları çektikten sonra yola devam. Geldim london Eye olan yere.
London County Hall’ın hemen yanında. Buralardada biraz dolaşıtıktan sonra
yorulduğumu farkettim.
Köprüden Big ben’inde olduğu tarafa fakat Embankment
metro istastonunun olduğu kıyıya geri döndüm. Burda Lebara hat ve kontör ve hat
satan bir dükkan buldum. Kartı için 3 kontor için ise 5 pound ödedikten sonra
hemen açılan hat ile Ailemi aradım ve iyi olduğumu haber verdim. Acıkmışken
birde ne göreyim Mc Donalds. Normalde yemek için kullandığım bir yer değil. Ama
burda bana öyle güzel göründü anlatamam. En azından bildik bişeyler yiyeceğim. Chicken
burger dedim ama ya yanlışlıkla ağzımdan cheese burger çıktı yada kasiyer öyle
anladı. Birde kola aldım. cheese burgeri yemeye başladım. tadı biraz farklı
geldi. Ne yalan söyleyeyim domuz eti olabilir içinde. Ama öyle acıkmışım ki.
Bir anda yok oldu ağzımda. Sonra tekrar gidip chicken burger aldım. Onuda
yedikten sonra karnımın bir güzel doyduğunu hissettim. Bu 3.gün ve bu duyguyu
ingiltere’de ilk kez taddım J
Sonrasında rastgele sokaklarda yürüdüm. En sonunda bir
metro istasyonu buldum ve otele döndüm. Döndüğümde nasıl yorgun olduğumu
anlatamam. Küvet artı bira keyfi ve güzel bir uyku bu güzel günün muhteşem son
noktası oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder